Her şeyin adını koymak zamanıdır artık…
Bu topraklar, kendisini kandıranlara değil, kendini bilenlere şehadet eder. Ve kendini bilmek, milletin hafızasında saklı hakikatleri inkâr etmemekle başlar.
Birkaç gün evvel Abdullah Öcalan’a ait olduğu iddia edilen İmralı tutanaklarında geçen bir cümle, çok şeyin üzerindeki örtüyü kaldırdı. Şöyle diyor:
“İsrail 30 yıldır bize devlet vaadinde bulunuyor.”
Bir cümle. Lakin bir çağın yalanlarını darmadağın eden, bir milletin yüzüne kapatılmış sis perdelerini yırtan bir cümle.
Bu satırları yazarken, rahmetli Necip Fazıl’ın “Tohum”undaki o haykırışı hatırlıyorum:
“Ne ararsan, ne sorarsan o yok; fakat ne yaparsan, ne edersen o var!”
Evet… Siyonizm, bu coğrafyanın başına gelen her büyük belanın arkasında ya doğrudan vardır ya da onun ruhunu taşır. Dün haçlı seferlerini kışkırtan akıl neyse, bugün terörü dizayn eden akıl da odur. Dün Osmanlı’yı bölmek isteyen kim ise, bugün Türkiye’yi parçalamak isteyen odur.
Bugün PKK’nın, FETÖ’nün, DEAŞ’ın, YPG’nin arkasında duranlar, onları destekleyenler, silah verenler, maaş ödeyenler, itibar sağlayanlar… Hepsi aynı karanlık zihniyetin yavrularıdır.
Ve gariptir ki… Bu hakikatler yıllarca dile getirildiğinde, “komplo teorisi” damgası vuruldu insanlara. Millî sesler susturuldu. Yerli düşünenler dışlandı. Memleketin evlatlarına “yaftalar”, “damgalar” yapıştırıldı.
Rahmetli Erbakan Hoca’nın yıllarca feryat ettiği şeyleri, bugün bir başka ağızdan duyduğumuzda artık gülüp geçemiyoruz. Çünkü hakikat, zamanı gelince kendini ifşa eder. Hakikat, tıpkı güneş gibi, karanlıkta durmaz. Ve milletin feraseti, hakikati tanır.
Bütün bu yaşananlar bize bir kere daha gösteriyor ki:
Milletin hafızasını silmek isteyenler başarılı olamadı.
Bu millet, kendi değerlerini inkâr edenleri de, hakikati görmezden gelenleri de unutmayacaktır.
Bölücülüğün ardında, sadece bir örgüt değil, bir plan vardır. Ve bu plan, İsrail merkezli küresel düzenin taşeronlar eliyle uyguladığı parçalama politikasıdır.
Peki ne yapmalı?
Evvela, hafızamızı taze tutmalıyız. Gençliğimize bu karanlık oyunları anlatmalıyız. Her yeni nesil, bu milletin nasıl tuzaklara düşürülmek istendiğini bilmeli. Tarih, millî hafızayla birleştiğinde ancak millet olur.
İkincisi, “dost görünen düşman”lara karşı uyanık olmalıyız. Terörün arkasında kimlerin olduğunu bilerek, her türlü ilişkiyi yeniden sorgulamalıyız. İster akademide, ister medyada, ister siyasette olsun, kim ki terörü meşrulaştırır; biliniz ki millete değil, vesayet odaklarına hizmet eder.
Ve nihayetinde… Şu soruyu gür sesle sormalıyız:
Eğer bu bir “komplo” idiyse, şimdi Öcalan’ın itirafları ne oluyor?
Bugün, hakikatle yüzleşme günüdür.
Bir milletin varoluşu, ancak gerçeği görmesiyle mümkündür.
Bu hakikati perdelemek isteyenlere karşı söyleyecek son söz şudur:
Tarih, her devrin ihanetini yazar ama millet, yalnızca hakikatin izinde yürür.