Gürültünün arttığı, düşüncenin azaldığı bir çağdayız. Herkes konuşuyor ama çok azı düşünüyor. Ekranlar dolup taşıyor, kelimeler çoğalıyor; ama anlam eksiliyor. İrfan, sessizce çekiliyor köşesine.
İbrahim Aydemir, tam bu noktada meseleye parmak basıyor: “Medeniyetin kalbi fikirde, ruhu insanda atar.”
Gerçekten de insanın kendine yabancılaştığı bir dönemde, kalkınmadan, üretimden, dijital çağdan söz etmek bir tür gaflet. Çünkü irfan kaybolduğunda teknoloji, insana değil; insan teknolojiye hizmet eder hale gelir.
Bir toplumun büyüklüğü, kaç fabrika kurduğuyla değil; kaç fikir ürettiğiyle ölçülür. İrfan, ne fabrikada üretilir ne de ithal edilir. O, bir milletin kendi iç sesidir.
Eski Milletvekili İbrahim Aydemir’in altını çizdiği “insan merkezli kalkınma” bu bakımdan yalnız bir slogan değil; bir varoluş çağrısıdır. Çünkü insanı dışlayan her ilerleme, sonunda bir çöküşe çıkar.
Belki de en çok hatırlamamız gereken, düşüncenin bir medeniyet biçimi olduğudur. Düşünce, bir ülkenin hem ruhunu hem yönünü belirler. Bu yüzden, Türkiye Yüzyılı ancak “düşünen insan” idealiyle anlam kazanacaktır.
Bugün, Süleyman Seyfi Öğün gibi düşünürlerin hatırlattığı fikri derinlik, Aydemir’in sözcülüğünde siyasete, kültüre ve topluma yeniden taşınıyor.
Bu topraklar, irfanla yoğrulmuş bir tarihin mirasçısıdır. Eğer bu mirası yeniden yorumlayabilirsek, çağın karmaşası içinde yeni bir ufuk açılabilir.
Son söz mü?
Medeniyet, taşla değil, insanla inşa edilir. Fikirle doğar, irfanla yaşar, vicdanla sürer.
Bugün yapmamız gereken tam da budur.